"Allah, Hz. Adem'i yarattığı zaman sıvazladı" sözü için alimler, iki ayrı görüş beyan etmişlerdir: Birincisi: Bazıları sıvazlama (mesh) fiilini Allah'ü Teala'nın zatına layık olacak şekilde te'vil ederek bundan kastın, Allah'ın bir şeye ol demesi onunda oluvermesi, görevli meleklerine Ademoğluları'nın ruhlarını getirmelerini emretmesi üzerine o meleklerin Adem Aleyhisselam'ın sırtını sıvazlamaları ve ondan bütün neslinin ruhlarını çıkarmalarının olduğunu söylemiştir.
Allame Ebu's Suud "Rabb'in Ademoğluları'nın bellerinden (sırtlarından) zürriyetlerini almıştı..." mealindeki ayet-i kerimenin tefsirinde bu görüşe yer vererek şöyle demiştir: ' Bu ifade hakikat manası ile nitekim İbn'i Abbas (R.A.)'den şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: (Burada yukarıda geçen hadisi anlatıyor. ) sonra şöyle diyor; Bu Adem Aleyhisselamın bütün neslini onun sırtından bizzat çıkardığı manasında değildir. Onun sırtından kendi sulbünden gelecek olanların ruhları çıkarılmış, ve sonuna kadar bu şekilde devam etmiştir. "Rabb'in Ademoğluları'nın bellerinden (sırtlarından) zürriyetlerini almıştı... " ayeti kerimesi de buna işaret etmektedir." Allame Ebu's Suud Rahmettullahi Aleyh daha sonra şöyle diyor olayı tam manasıyla açıklıyor ve neticelendiriyor: Asıl ortaya çıkış yeri Adem Aleyhisselamın sırtı olduğu için hadisi şeriflerde aradaki vasıtalar zikredilmeksizin her iki topluluğun durumu da toplu halde zikredilmiştir. Bundan kasıt herkesin nesebinin Adem Aleyhisselama çıktığının ifade edilmesidir.
Ayeti kerime, Rasulullah Aleyhisselam'ın döneminde yaşanmış olan kafirlere karşı bir delil ve onların kendi müşriklerini babalarına nisbet etmelerinin bir fayda vermeyeceğini ifade için bildirmiş olduğundan durum, onların babalarının sırtlarından çıkarılmaları haline nisbetlerini gerektirmiştir. Hz. Ömer Radiyallahü Anh hadisinde sözün alınışının açıklanmaması olmadığına delil teşkil etmeyeceği gibi bağlayıcıda değildir. Sözün alınmasındaki gayenin onların işin gerçeğinden habersiz olduklarını ileri sürerek mazeret beyan etmelerine imkan bırakmamak olduğudur ve bu yolda onların görüşlerine itiraz etmek içindir. Ayet-i kerimede de: "Bu kıyamet günü 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşlardı biz de onlardan gelen bir soyuz bizi boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir." şeklinde buyruluyor. Bu ayet-i kerime müşriklere karşı bir hüccet olsun diye bildirilmiş değildir; sorumluluk dünyasında bununla onlara nasihat edilmesini gerektiren bir durum söz konusu değildir; zira insanlar arasında hiç kimse kendilerinden alınmış kendilerinden alınmış bu sözü hatırlıyor değildir.
Bu iddiaya da ayet-i kerimedeki cümle yapısından yola çıkılarak itiraz edilmiş ve şahit tutmanın da şahit olmanın da korunan bir şey olduğu bunların gizli bir eylem olarak bağlayıcılık özelliğinin bulunduğu ileri sürülmüştür. Anlam ise şöyledir: Biz sizin verdiğiniz sözü anmak ve onu size hatırlatmakla yaptığımızı yaptık. Peygamberimize indirdiğimiz kitapta onu size açıkladık. Küfür ehli, kıyamet gününde "biz bundan, yani söz verme işinden habersizdik, sorumluluk aleminde de bunu hatırlatan olmadı, eğer bize onu bir hatırlatan olsaydı biz de gereğine göre davranırdık." demeyesiniz diye size bu gerçeği açıkladık.
İkincisi: Allame Ebu's Suud bundan önce ayetin manası üzerinde şöyle diyor: Bu açıklama insanlara, Allah Teala'nın yaratılıştaki fıtrat prensibini temsil için yapılmıştır. Yüce Allah, insanlardan kendi nefislerinde ve çevrelerinde ki tevhid anlayışına ve İslam inancına götüren pek çok delilden bunu anlamalarını istiyor. Peygamberimiz Aleyhisselam'da: "Her çocuk fıtrat üzere doğar... " diye buyurarak bu hususu dile getirmiştir. Yüce Allah'ın şu ayeti kerimesinde de bu fıtrattan söz edilmektedir: "Allah, insanların yönünü, kendisine göre yaratma kanununa uygun olan dine çevirir, Allah'ın yaratması değiştirilemez". Yani sizin yaratılışınızdaki temiz fıtratı değiştirmeyiniz, Allah'ın sizi yaratışında koyduğu güzel fıtrata aykırı hareket etmeyiniz.
Allame Ebu's Suud Rahmettullahi Aleyh sonra şöyle diyor: "Buradaki misalle Allah Teala'nın, insanların ruhlarını sahi tutmakla onlara kendi Rabb'liğini anlamaları için yeterli imkanı vermesi temsil edilmektedir. Şöyle ki Allahü Teala insanlara doğruyu kavrama bilmeleri için akıl ve basiret vermiştir, sonra akıl ve basiretleriini kullanarak hakka ulaşabilmeleri için gerek kendi nefislerinden gerekse çevrelerindeki alemden onlara ayetlerini, delillerini göstermiştir.."
Hasisin kalan kısmı Allahü Teala'nın şu ayetindeki manaya uygundur: " Andolsun ki cehennem içinde birçok insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır ama görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. işte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. işte bunlar gafillerdir."..
Allame Ebu's Suud bu ayetin tefsirinde şöyle diyor: "Yani onların cehenneme girmeleri üzere yarattım, ama bu kendi iradeleri dışında bir zorlama neticesi değildir. Ancak Allah onların hayatları boyunca hak yolu hiç seçmeyeceklerini kendilerini zorleyen bir şey olmadığı halde daima batıl yolda ısrar edeceklerini önceden bilmektedir. Bu itibarla Yüce Allah onları cehenneme dalacak insanlar olarak yarattı. Bir ayet-i kerimede şöyle buyuruluyor: Ben insanları ve cinleri bana kulluk etsinler diye yarattım"